SeNiSeViYoRuMSeVDa
  SiirLerim
 

 

 YAĞMURLA GELENLER ...

Bu sabah yağmur var İstanbul'da
Gözlerim dolu dolu oluyor bilinmezliğe.
Anne sözü dinler gibi masum,
Ağladım bu sabah, İstanbul'da...

Bu sabah yağmur var İstanbul'da , tıpkı şarkıda söylendiği gibi. Şimdilik ince ince yağıyor yağmur. Hava bulutlu, gri ve puslu. Vapurlar geçiyor, denizde nazlı nazlı süzülüşlerini seyrediyorum.Karşıda, Topkapı Sarayı'nın yeşillikler arasındaki gri silueti. Ve ıslak, nemli toprağın kokusu...İçimde garip bir huzur.

Yağmuru hep sevdim. Yağmurla birlikte garip bir hüzün ve ardından büyük bir huzur kaplar içimi,ferahlarım, hafiflerim.Bilmem Sizin için ne ifade eder yağmur. Yağmuru sever misiniz? Yoksa hiç sevmeyen, hatta nefret edenlerden misiniz?

Çocukken annenizden izin alıp, ya da bir kaçamak yapıp, yağmur şakır şakır yağarken sokağa fırladınız mı? Minicik ayaklarınızda belki naylondan kırmızı renkli bir çizme , belki de her tarafı delikli sandaletinizle, küçük göletlerin içine girip çıktınız mı?En çok sevdiğiniz arkadaşınızla birlikte , göletlere batıp çıktıkça sevinç çığlıkları atıp, çocuk şarkıları söylediniz mi?

Hiç yağmurda yürüdünüz mü ? Saçım bozuldu, ayaklarım ıslandı diye üzülmeden, sırılsıklam ıslandığınız halde içinizde çocuksu bir coşkuyla, sokaklarda kayıp gittiniz mi?Ne güzeldir yağmurda ıslanmak.İçinizde çocuk kalan yanınıza göre tabi.Eğer hiç kalmamışsa çocuk yanınız,ya da derin bir uykudaysa süresiz, yağmurda ıslanmak, hoş değildir şüphesiz.

Sevgilinizle yağmurda dolaştınız mı?Yol boyunca karşılıklı olarak dizilmiş ağaçların, dallarıyla birbirini kucakladığı geniş sokaklarda, kocaman bir şemsiyenin altında, sevgilinizle sarmaş dolaş yürümekteyken, nemli ve temiz havayı içinize çekerken, sevgilinizin kulağınıza fısıldadığı tatlı aşk sözcükleriyle sarhoş oldunuz mu? Yağmurlar içinize içinize yağdı mı?

Dışarıda yağmur bardaktan boşanırcasına yağarken, hiçbir şey yapmayıp,sadece pencerenizden yağmuru ve oradan oraya koşuşturan insanları seyrettiniz mi?Sıcacık evinizde , kömür sobasının üzerinde demlenen çayın tatlı tıkırtısı kulağınızdayken, ince belli çay bardağınızı,çay kaşığınızla çıngır çıngır karıştırıp, nefis çayınızdan kocaman bir yudum aldınız mı?Her yudumla birlikte içinizin ısındığını, yumuşadığınızı hissettiniz mi?

Yağmurlu bir günde her şeye boş verip,tüm planlarınızı erteleyip, tüm görüşmelerinizi, buluşmalarınızı iptal edip,sıcacık yatağınızda,sobanın yanında mindere kıvrılıp yatıvermiş bir kedi edasıyla, mışıl mışıl uyudunuz mu?

Yağmurda ağladınız mı? Gözyaşlarınız yağmura karışırken, ağladığınızın hiç fark edilmemiş olmasını dilediniz mi?Ya da yağmurda ağlamak yerine, gözyaşlarınızı yağmur gibi içinize akıttınız mı?

Sahi bunların tamamını ya da bir kaçını yağmurda yaptınız mı? Yoksa yağmur, kar , çamur demeden, yağmurun yağdığını bile fark etmeden ya da yağmura hiç aldırış etmeden, planlarınız gereği bir şeyleri yetiştirmek için oradan oraya koşuşturmakla mı geçti günleriniz? Eğer öyleyse,çok şey kaybettiniz.

Şimdi yavaşlayın,hatta durun.Pencerenizi açın ve yağmurun sesini dinleyin.Gözlerinizi yumun. Sadece Siz ve yağmurun sesi. Düşlere dalın,uzaklara gidin. Çocukluğunuzu yakalayın.İlk aşkınızı hatırlayın.İnanın hayal kurmak için hiç geç kalmadınız.Yağmurda çılgınlık yapmak için de.Koşun,ıslak sokaklar Sizi bekliyor...

Yağmurda huzur, yağmurda hüzün,yağmurda dans ve yağmurda aşk, hepsi Sizinle olsun.İçinizdeki melekler,Mazhar Fuat Özkan'ın bu güzel şarkısını mırıldasınlar...

Bu sabah, yağmur var İstanbul'da,
Gözlerim dolu dolu oluyor bilinmezliğe.
Anne sözü dinler gibi masum,
Ağladım bu sabah.
Günler dayanılmaz oldu,
Senden uzak olunca.
Martılar mahzun oldu,
Onlar bile ağladılar.
Şarkılar da düşüm de,
Seni bana getirmez ki...

 

  ALNIMIN YAZISI

Alnımın yazısı sensiz kalmakmış bir ömür...

Ararken bekleyip, beklerken arayıp da buldum seni. Herbir günü bir asrı bulan bekleyişlere karıştım yine, yine üşengeç zaman dilimlerine misafir oldum ve hep bir yerde son bulan sabır tükenmek bilmedi bu kez, karşı koyuşuyla umudumun. İnanmadım sevdamı ödünç verdiğimi sana. Çok uzaklardan kulağıma gelen sesin güç verdi, eşlik ettim türküne. Güç kattı ay yüzüne konan zeytin gözlerin gönlüme. Üşümez oldum ve geceleri ürkütmedi karanlık. Gülen gündüzleri kovaladı sayende huzurla uyuduğum geceler.

Alnımın yazısı sensiz kalmakmış bir ömür...

Zaman zaman ellerime anlattığım bir gerçekti yokluğun. Kaçarak bu gerçeği hatırlamayı hep ertelerken ben, alnımın yazısıymış diye geçiverirdi içimden. İyimser olmazdım daha fazla yazık ki ve bir damla kanım daha akardı acıtarak değdiği yerleri ve şafak rengine bürünürdü ortalık, kan kara bir şafak.

Alnımın yazısı sensiz kalmakmış bir ömür...

Sabahları çağırdığım o insafsız gecelerde odamın şampanya rengi duvarlarına çizdiğim resimlerini görsen sen, son verirdin bu zulme. Geri al bu uykusuz geceleri gözlerimden. Kırsam da kalemi bir çırpıda, korkma, gözbebeklerimde taşırım seni ben. Ellerime oturtup hiç yummam avuçlarımı, üzülme sen.

Alnımın yazısı sensiz kalmakmış bir ömür...

Muhtemel bir yalnızlıktı bu içine düştüğüm. Uzan da çek kurtar beni n'olur.

BAZİ ASKLAR UNUTULMAYİ HAKETMEZ

Bir gün sana aşık olacağımı seni ilk gördüğümde anlamıştım o mağrur bakışların ardındaki seni görmek hiçte zor olamadı. Sevdim seni adam gibi....Yok oluşumuzun nedeni olarak beni görüyorsun biliyorum ben değilim güzel gözlüm yok oluşumuzun nedeni bizi tanıştıran bir birimize aşık eden kader. Hiç kimseye kızma emi hiç hata bulma.

Çünkü kızmak hele de sevdiğin için ayrı da olsa şükür etmeyi bil. Ben her zaman böyle yapıyorum bir çok insanın rastlayamayacağı isteyip de başaramayacağı kadar çok sevdik birbirimizi. Giderken söylemek istediklerim vardı. Tıpkı ellerini tutmak boynuna sarılmak istediğim gibi son sözlerimde yüreğimin derinlerinde kaldı gitti. Ama bana öyle bir şans verilseydi sana şunları söylemek isterdim: Sen benim gözümde aşkımı sevgimi hak edecek kadar yücesin. Bu kalp seni sevmeyi hak ediyor sen de bu kalpte olmayı. Hiç üzülme emi boncuk gözlüğüm küçüğün bu kalbi hep senin için taşıyacak. Gittiğin yerlerde mutlu ol.

Ben istedim gitmeni.
Umutlarını yok etme sakın. Bensizliğe alışacaksın bir gün. Ben
alışamadım ama yanında olmak adına başkalarını mutsuz etmek sevgimize yakışmaz değil mi ? Üzülmek nafile bu yürek bunu da kaldırır boncuğum....
Git demek çok zordu ama biliyorum gitmek daha da zordu.
Sevgimizin değerini bileceğiz. Onu hiç kaybetmeyeceğiz. İleride aşık da olacağız belki ama bu kadar uyum bu kadar mutluluk bu kadar şiddetli kavga edebileceğimiz gerçek bir eş ruh bulamayacağız güzel gözlüm.
Küçüğün büyümekte artık kimse bana küçüğüm demiyor.
Kimse senin gibi dokunmuyor. Kimse bana çikolata almıyor.
Unutmak mümkün değil güzel gözlüm seni. Sende unutma emi.
Bu aşk unutulmayı hak etmeyecek kadar özel.....

 

 

 Cehennemde Bir Gün

Aşk cehennemimizde soğuk bir gün!,Karşımda duruyor güzel işkencen,Aşklar doğuyor bir tarafı kırık düşlerimden,Sevgi tohumları atıyorum topraklara.Karlar gibi yere serilmişim üstümden geçenlere inat,kendimden geçercesine seviyorum seni,Gözlerinin o ışıkları vuruyor ve alıp götürüyor beni başka dünyalara,Öpücük yolluyorum sana oradan çünkü sen yanımda değilsin yani gerçek dünyadasın.

Koskaca şehirde yalnız ben uyanığım teninin rengi olan ay gökyüzünü mavilere yani gözüne bırakırken.Karaları severdim geceleri, ne olduda gündüzleyin kalbimdeki yerini mavilere bıraktı?.Aynalarım mı yoksa beni mavileştirdi yoksa kendime senin gözünle mi baktım?...Yoksa sözlerimmi yeşertti o aşk tohumlarını?...Bak işte aşk ağaçları meyve veiror.Toplamış ve yemişim onları,ömrümde görmedim böyle tad.Fotoğraflar yalancıdır bir güler bir ağlar.Çirkin yüzümün neresini sevdin?Yoksa ışıldayan gözlerin yüzümü başkamı görüyor?...

Beni koysan cennete  sorarım nerde Şeymam diye.
Rengarenk açmış sevgi çiçekleri hatırlatır
bana kışın baharı.Ben beni ben olduğum için sevdim.
Bana seni seviyorum de bir ömrümü sana sevgi vermeye adıyım.
Zamanı unutturdun bana yanlış olmasın herhalde yirmi birinci yüzyıldayız...sana çarpan karaları bana yolla sana kıyamam.
Seni tanımayan tek bir hücre bile yok vücudumda.
Yaşadıklarım bir daha olmayınca kalbim yanıyor mum gibi.Ah!!! Mumum bitti.Seni sonsuzluk buluşması kadar çok sevdim,Attığım tohumlar ağaç oldu bak..Güldeki kırmızı her zamankinden daha kımızı.Mücadelem aşk denizinin en dibinde batmış bir hazine gibi duran ebedi ve bekalı sevgiyi bulmam.Karlar gibi yağıyor gökten hoşlanışlar sevgi ırmaklarına dökülüyor suyu çoğaltıyor o ırmaklar ki görülmemiş büyüklükteki aşkımızın olduğu denizlere dökülüyor.Kışın o hüzünlü ve mavi yüzünü bana masmavi yaptın.Gönlünün içindeki aşk şehrine,toprak olmuş serilmiş Gök 0lmuş gizine almış,Melek olmuş korumuş,Kar olmuş yağmış,Güneş olmuş ısıtmış,Ay olmuş yansıtmış,Dağ olmuş yükselmiş,Ağaç olmuş meyve vermişim.
Bir gün ahrete göç etmeye hazırlanırken,sevi cem yine seni deli gibi ve göçe cem tüm günahlarımla orada da seninle olmak için yalvarıyorum Allah(C.C)'Ye. Birde bunları senin düşündüğüne inansam.
(Gözleri ışıldayan mavi meleğime,Beni Hiç ellere verme ! ! !)
 

 

 EN ACI ÖLÜM UMUTSUZLUKTUR

Denizde bir kum tanesi de olsa, umuttur umut. Yaşamaya sebep...

Hiç bitmez istekleri insanoğlunun. Kendimizi bilir bilmez biran önce büyümeye can atarız. Böylece salmaya başlamış işte köklerimizi hayata. “Keşke hiç büyümeseydim” demeye başladığımız vakit, çaresizliğimi kabul eder ve devam ederiz yürümeye, büyümeye. Ağır ağır, isteksizce. Kimi zaman bir el iter sırtımızdan usulca, koşaradım kimi zaman. Bağlanmak için bir umut ararız, yığınla buluruz. Önce iyi bir okul bitirmek isteriz, ardından iyi bir iş. Nice sevgiler gelir geçer hayatımın orta yerinden, kiminde acı çeker, kiminde çektiririz. Bir eksilip, bir çoğalırız. Kaybederiz bilmeden, hiç aklımızda yokken kazanırız. Böylece oturur benliğimiz, köklerimiz daha da derinlere iner. Umutsuz kaldığımız zamanlar da olur elbet. Hayat bu; her şey ne zaman hep çok güzel oldu ki. İsyan boşa; ne çocukluğumuz geri dönebilir, ne değiştirmeye yeter gücümüz geçmişi. Hep tutunacak bir dal buluruz, ya da dallarımızı onaracak birilerini.

Umutsuz kaldığımız vakit, öldük demektir.

Yaşamaya sebep, seni seçtim. Umudumsun...

Kolu kanadı kırık kuşlar gibiyim şimdi. Bırak uçmaya, ayaklarımı yere basmaya yok mecalim. Uykusuz üç beş gecenin ardından iki kadeh içmiş gibiyim. Anlayacağın, bende mevsim hazan, hüzün soluyorum havadan. Köklerimden birkaçı sarsılmış, kopacak gibiyim yerimden. Ne kadar umutsuz kalsam da sensizliğimle, umut doluyum yine de işte. Hayat bu; her şey ne zaman hep çok güzel oldu ki. İsyan boşa; ne seni yar edebilirim kendime, ne dönebilirim artık gözlerimim sana değmediği yıllara. Tutunacak bir dalım var yine şükür ki, sesin çare olur yüreğime.

Umutsuz kaldığımız vakit, öldük demektir.

Yaşamaya sebep, seni seçtim. Umudumsun..

 

 
Ben Derdimi Kime Anlatayım
Benden yazmamı istiyorsun günlerdir...
Tek kanatlı solgun düşlerimi, yüzünde kanayan o kutsal ışıkla aydınlatan sonsuzluk meleğim.

Sana neyi anlatayım?

Ruhumu yaktıktan sonra artık damarlarımda dolaşan sensizliğin tenimi yakan acısını mı? O acıyı uyutsun diye sığındığım ama sevgini orda da hep ama hep kaybettiğim soğuk rüzgarları mı? Odamın tavanındaki, yoksulluğumu ve kimsesizliğimi harç yapıp içine doldurduğum o derin o sonsuz çatlakların altında, sen diye her gece koynuna girdiğim o zamansız ölümleri mi? Gözlerinden özgürlüğe akan mavi nehirlerde boğulduğum canım sevgilim, söyle; sana neyi anlatayım?

Şimdi burada değilsin... Ama duyuyorsun beni biliyorum, kapat gözlerini benim için ve dinle ne olur: Bak yoksun... bunun anlamını biliyor musun? Yokluğun; yüreğimdeki bu yıldızsız, bu dipsiz karanlık gece... Yokluğun ; odamın duvarlarına astığım suretlerine bakarken, gözlerinde unuttuğum dalgın gözlerim... Yokluğun; gönül bahçenden kopartıp verdiğin için soldurmayıp kuruttuğum ve tıpkı sevdam gibi sonsuzluğa mahkum ettiğim bu kırmızı güllerin, sırf kalemini değdirdiğin için atmaya kıyamadığım bu kağıtlar, peçetelere yazdığın şiirlerin, hediyelerini sardığın paket kağıtların, sen gidince; hala sen kokuyordur diye üzerime giydiğim ve derin derin soluduğum giysilerin...

Yokluğun; elinin, kokunun, soluğunun değdiği her şeyi dünyanın en kıymetli hazinesi gibi saklayan, bu yari deli, bu hayattan kopuk ruhum. Kapat gözlerini ve bana bak. Ben diye ne varsa gördüğün, iste o senin yokluğun..

Söyle, sana neyi anlatayım?

Sabaha karşı çalan telefonumun ucunda "ne olur bana hayattan daha kötü davran" diye diye sayıklayan o kırgın, o kendine çarpan sesi mi? Yüzünde yara izleriyle gelirdin bana. Vücudunun her yeri morluklar içinde gelirdin. O solgun, o savrulmuş teninde açan mor renkli kötücül çiçeklerle ağlatırdın beni. Hayal kırıklıklarıyla örselenmiş ruhunu, acı bir sevdanın gölgelediği gözlerini alır gelirdin. Ben sana tutkundum, sense vücudundaki o morluklara...

O hep çok uzağımdaki, yüzü bir başkasına dönük aşkını anlatırdın. Dehşetle izlerdim seni. Bir annenin karşılıksız şefkatiyle dinlerdim, tek söz bile etmeden. Sarardım yaralarını; o morlukların ve yara izlerinin acısını dudaklarımla alır, yokluğunda kanayan kalbimin karanlık odalarında saklar; elinin, kokunun ve soluğunun değdiği her şey gibi onları da biriktirirdim.
Ve sonra giderdin...

Beni, ay ışığının rutubet kokulu duvarlarına vurduğu, tek odalı sensizliğimde aşkımla, deliliğimle, bu hayata hep yabancı ruhumla bir başıma bırakır; masanın üzerine senin için bıraktığım o tek sigarayı yakar ve giderdin. Şimdi benden sana hayattan daha kötü davranmamı istiyorsun. Sırf sana, seçimlerine ve hayatına duyduğum saygıdan... "Neden biraz olsun kendine merhamet duymuyorsun" diyerek seni koruma hakkını bile kendinde görmeyen bu yaralı ruhumdan sana kötü davranmasını istiyorsun. Her gece sen diye koynunda uyuduğum ölümün o soğuk nefesi, gözlerimi kapatmadan önce, artık şahidi olduğum hayatının vücudunda bıraktığı o yaraları, morlukları, savruluşları iyileştirmesi için, seçimlerinle mutlu olman için Tanrıya dualar eden benden, sana kötü davranmamı istiyorsun, öyle mi?

Şimdi burada değilsin. Ama beni duyabiliyorsun, biliyorum. Kapat gözlerini benim için ve dinle ne olur. Bunu sana ancak bir kez söylemeye cesaretim var...

Aşk... Hala yüzünde taşıdığın o derin, o bir türlü iyileşmeyen yara izin değildir sevgili. O iz hırstır, o iz bencilliktir, o iz sana değil kendine tapan bir ihtirastır. O iz senin o sonsuz ve hep kendini kanatan merhametin gibi değil. O iz sen gibi değil sevgili. Sen hep sana hayat kadar kötü davrananları sevdin. Sakin benden de bunu isteme ne olur, yapamam...

Sen beni hiç tanımadığın bir kentin tek odalı ve rutubet kokan bir evinde, aşkıma ve ölümüme bıraktın. Beni soluksuz, umutsuz, sensiz bıraktın. Benim o kırılgan öfkem yalnızca kendi yüreğimi kanattı; senin yüzündeki o kutsal ama o artık durmadan kanayan ışığı değil. İsyanlarımın çığlığı bu kimsesiz ömrüme saplandı hep; senin özgürlüğüne değil. Fırtınalarında sürüklendi aşkımız. Korkularının, yaralı geçmişinin, savruk benliğinin dalgalarında beni kaybedip kaybedip sonra yeniden buldun. Seni hep uzaklara çağıran o yalnızlık rüzgarının alabora ettiği parçalanmış düşlerini yeniden topladım sensizlik sürgünlerimde. Kanayan sevdamı, vurgunu olduğum yüzündeki o kutsal ışıkla sardım. Sığındığım bu huzurun bedelinin hayatımla ödedim hep. Bilmediğim yollardan geçtim kanatarak kendimi. Ve şimdi sorular cevaplarını buldu. Sükunetin ve güvenin o bilge dinginliginde süzülüyor aşkımız. Artık, biliyorsun ki; sevgimin inadı hiç kırılmayacak. Yüzümde gördüğün, o bu dünyaya ait olmayan iyilik ve en zor anlarımda çıktığını söylediğin o "yasadışı gülümseyiş" bir kez olsun sönmeyecek. Benim sonsuzluk meleğim, affet ama, bedeli ebedi sensizlik olsa dahi sana hayattan daha kötü davranmayacağım...

Günlerdir sana yeniden yazmamı istiyorsun benden...
Sana neyi anlatayım;
"Her sarnıç küflü bir yağmuru,
Her sevda bir ayrılığı yaşar"

Meleğim...

olanlar ve yaşanılanlar,hissedilenler biraz garip ama sanırım özel olmanın tek sebebini bu tek cümleyle anlatabilirim.

ben senin dünyevi başarılarınla değil, seninle ve yüreğindekilerle ilgileniyorum.!!!

sen gerçekten ne istiyorsan ben gerçekten onu isterim.
benim mutluluğum senin özgürlüğünde itaatinde değil...
bunu sakın unutma..

bazen bir bakış fırtınalar koparır orda yürekte yani...

bazen yalnızlığın ayak sesleri duyulmaya başlar.bazen sıcak bir tebessüm anımsanır geçmişten,bazen oraya akan gözyaşları nehir olur taşar.

dingin bir liman gibidir gece oysa ve sığınmamıza izin verir ama yinede ne kadar kaçabiliriz.kendimizden ne kadar saklayabiliriz içimizde biriktirdiklerimizi?

peşimizden gelmeye bize acı vermeye devam etmezler mi geçmişin hataları, kayıpları...

işte hayat hafife alınmayacak kadar özel çünkü bir kez yakalıyoruz onu ve nasıl yaşayacağımıza biz karar veriyoruz.her ne kadar farklı yollar sunulsa da,dağıtılsa da...

ve ben ne kadar uzakta olursan ol tek bir yolu seçiyorum senin gittiğin yol ve seninle gidebileceğim o yol....

“ meleğimsin ” bunu hiçbir zaman unutma ve anlamı da senin gibi ve sadece sana özel...
 

 

  Öleceğim Uğrunda


Yırtılan bir mektup gibi ellerim.
Kenarından ateşe verilmiş, ömrün yakamozuna akseden silik satırlar arasında yanıyor yürek.Parmak uçlarında küle dönecek ve küllerin de yeniden kendini yaratacak bir sevdanın çığlıklarıdır, alevine nefesini rüzgar yaptığın yanış.Koklama bu gülü / yandı ki yandığının resmidir sana bıraktığı tek gülüş.

Şehrimin sokaklarındayım.Faydasız çamurların göğsünde akıyorum.Çamur / hey çamur / sürü beni.O kadının ayak izlerine bula beni.

Karanlık ki yamandır bu şehir de / Öksüzlüğün nefesidir sokaklarda ışıyan kedi gözleri.Saat her on ikiyi vurduğunda gördüğüm çakmak bakıştır penceremde ki yıldız.Kedi / nankör kedi..Karanlığın karnını delen bakışlarınla onun gözlerine taşı beni.Çırpınışım kalsın kan kızılı hasretlere hediye.

Yürüyorum / adımlarım dipsiz kuyulara atılan taş gibi / derinden gelen uğultularla yankılanıyor sokaklarımın sarı odalarında.Eylül rengi bir gece yaşıyorum, resmini tırnaklarımla çizdiğim taş duvarlarda.Duvar / katil duvar, aç yolumu.Aç ki özgürlüğümü bulayım / ona koşayım.Sonra gülüyorum / güldükçe seni görüyorum.

Geç fark ettim gökyüzünün hırçın bakışlarını.Öyle sert / öyle dolu ki..İçine gömük biriktirilmiş hırs küpü patladı patlayacak.Bir kadın doğuyor karanlığın bağrından.Yüzünde saflığın en beyazı.Yırtıyor gökyüzünün hamile karnını.Bana gülüyor.Kadın / Ay..gel kadın / doğ kadın / ışığınla beni sar kadın.Sevişelim kadın.Geceye ihtiras çığlıkları atarak, öpüşelim kadın.Gülüyorum / güldükçe seni görüyorum.

Soğuk / ayazın karısı soğuk.Isıt beni / üşüyorum.

Avuçlarım ıslak / bağrım ıslak / gözlerim ıslak..ağlıyorum.Ağlarken gülüyorum / güldükçe seni görüyorum.

Caddelerdeyim.Ateş böcekleri gibi kaçışan trafik ışıkları yollarıma düşüyor.Gitmek istiyorum.Taksi / hey taksi..
Gider misin onun olduğu yere..Döner mi tekerlerin yar yar diye.Söyle taksi / param olmasa bile götürür müsün beni sevgiliye.? Kendime gülüyorum / güldükçe kendimde seni görüyorum.

Öyle titriyor ki dudaklarım, sorma..buzdan makyaja bulanmış teninde har’a değen çatlak topraklar.Sen de güneş / sen de ateşin en yıkamışı biliyorum.Ateş / gel ateş..tenimde yan / ben de yan..kül et bu içimde yeşerttiğim ormanları.Kurut retinam da dalgalan fırtınalı tutkuları.

Yürüyorum / yürüdükçe seni hissediyorum.
Hüznün en güzel şekli yüzünü arıyorum.Yumruklarımı sıkıyorum / havaya sallıyorum.Rüzgarla dövüşüyorum.Ters esme diyorum rüzgar / ters esme.Sen estikçe ben senden uzaklaşıyorum.Rüzgar / nemrut rüzgar.Yanıma gel / benimle yürü / al beni / kat beni peşine.Sonra da rüzgar, ne olur.? çak beni o kadının döşüne.

Berbatım / berbatım bu gece.Devrik kadehler gibi dönüyor başım.Dal ucunda yaprak, düştüm düşeceğim gecenin tam ortasına.Bir cinayet gibi meçhul kokacak tenim.Kimliksiz / kimsesiz / sahipsiz bir yürek konacak adım.Öylesine sessizce, çıkar mı bu sevda bir namazlık saltanatın tahtına.

Biliyorum..
Bu yolun sonunda..
Sana kavuşmak..
Sana karışmak..
Kurşunsa da..
Elin elime değdiği anda
Öldür beni,

Yoksa ben öleceğim bu uğurda
Öleceğim uğrunda.. 
 

 

  SON BAŞLANGICIM SEN OLSAN

Her tercih bir kaybediştir

Ve her kaybediş, bir başlangıç...

Seni seçmiş olduğum şu günlerin anlatılmaz huzurunu yaşıyorum içimde. Eşsin yüreğime!

Gün be gün çoğalıyorum. Çiçek çiçek açıp, mis oluyorum. Gönderdiğim rüzgarla seni çağırıyor kokum. Sevdan başlangıcım olsun istiyorum, sonra ardından üç nokta (...) koymak. Bir kez daha görüyorum aynalarda parladığını gözlerimin ve yansımamı tüm gülen gözlerde, sen bilmesen de. Öyle doymuştum ki hüzne, uzun zaman oldu, değişti mevsimler, özlemişim...

Geceleri dörtgözle bekleyip, yalnızlığımı kovuyorum odamdan, seninle kalıyorum. Anlayacağın, korkmuyorum karanlıktan. Ya da oturup ayın üzerine, izliyorum seni, senden habersiz. Asırlar geçme doymazmışım gibi geliyor. Gündüzler hiç gelmesin istiyorum. Döküyorum yapraklarımı, insanları kovamıyorum. Sensizim!

Zaman, eski zaman değil. Saklamaya lüzum yok ellerimin titrediğini, tutmadığını dizlerimin. Yüreğimi saklamaya lüzum yok. Gün gibi aşikar her şey. Gönlümde bir bayram havası, uçurduğum rengarenk balonları tutamıyor kimse. Herkes anlıyor, senden başka. Neyim var ki utanılacak? Hiç! Ne mutlu bana.

Bildiğim ve bilmediğim kayıplarımın ardından üzülmediğime şaşmamak lazım. Hem öyle tokum ki acıya, acıyan yerlerimi çoktan kesip attım. Seninle yeniden yer bulmayacak nasılsa. Her şeyin başı inanmak değil mi? İnanıyorum buna.

Başlangıç mı? Çok güzeldir hep. En güzel üç noktası (...) hayatın. Son başlangıcım olsan sen, keşke! 
 

 YALNIZLIĞIM ALENİ

Bugün biter mi bilmem... Yine yarın seninle doğup, sensiz mi batar günüm bilmem ki.

Yalnızlığım aleni. Sevgisizim!

Kıyafetlerim emanet durur oldu üzerimde, eriyorum göre göre gözlerim. Bu kez yalan söylemiyor aynalar, görüyorum. Seninle doyuruyorum karnımı belki de. Acıyor eşim dostum bakıp bakıp da halime, acıyorum.

Bilmem nasıl biter bugün. Halsizim...

Öleceğimden korkuyorum değmeden zavallı ellerim gül yüzüne, korkum aşar dağları da. Çekemem mi dersin kokunu içime. Hep ben değil miyim gördüğünde seni ağzı kulaklarına varan, yüreğinde bir kuş çırpınan. Kanatları canımı yakıyor bazen. Olmadığında sen, olmuyorum ben de.

Yalnızlığım aleni. Sevgisizim!

Ağlama diyorum gözlerime, Allah büyüktür. Bu kez kan damlıyor yüreğime. Yaşananlara sebep bulamayışımızın da kabahati bizde, yoksa hayatta sebepsiz ne var ki. Elbet bu da ödülsüz kalmayacak. Eşsin derken yüreğime, derdim oldun sonunda. Sığındığım Allahım sabrını da veriyor nasılsa.

Bugün bilmem nasıl biter. Halsizim...

Bu günlerde bilmem kaç kez gelip gidiyor elim telefona, tit tir. Kaç kez çevirip de kalıyorum son numarada bilmem ki. “Kendimi yalnız hissediyorum” dediğimde bana güldüğünü hatırla. Yalnızlığımı seninle paylaşmış olmam mıydı buna sebep, yoksa komik mi olmuştum gerçekten bilmiyorum, kızdım kendime. Geçmiş günkü mutluluğum gibi sebepsiz mi sandın bunu da yoksa.

Yalnızlığım aleni. Sevgisizim!

Yaptığım en güzel şeylerden biriyken yazmak, beceremez oldum bunu da, saçma sapanım. Kalemi her elime alışımda ismin dökülüyor kağıtlara, delinin bellediği gibi bellemiş gidiyorum. Ne büyük bir felakettir insanın kendini kandırması bilirim. Düşüncelere düşüp de olur olmaz, inandırması kendini, düşüncelerden düşmesi. Şükür ki biliyorum gerçekleri. Tek derdim, bunu hak etmeyişim.

Bilmem nasıl biter bugün. Halsizim...

“Sevenim var, sevdam var” derdi bir şair. Neler saklar kendi içinde bu ufacık dize anlamayan anlamaz. Sevenle sevdan aynı noktadaysa yok senden güzeli, güllük gülistanlık olur da her yer, her şey; sevenlerin dağ olsa da yoksa sevdan bitmişsin demektir, farkında olmasan da, öyle eksik. Yüreğe ortak, yaşamaya sebep sevda.

Yalnızlığım aleni. Sevgisizim!
 
Bu siirler sevda tk den alıntıdır saygılarımla DjBafa...
 

 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol